Son günlerde uluslararası ilişkilerde gözler yeniden ABD ve İran arasındaki nükleer müzakerelere çevrildi. İki ülke arasında yaşanan gerilimlerin ardından, yeni bir müzakere sürecinin başlatılabileceğine dair bazı iddialar ortaya atıldı. Peki, bu iddiaların arka planı nedir? Şu anki siyasi ortamda bu müzakerelerin gerçekleşme olasılığı ne kadar yüksek? İşte bu soruların cevaplarını aramak için gelin birlikte inceleyelim.
ABD ve İran arasındaki nükleer müzakereler, 2000'li yılların başlarından itibaren büyük bir önem kazandı. 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşma (JCPOA), İran'ın nükleer programını sınırlaması karşılığında, ABD ve diğer büyük güçlerin İran’a yönelik yaptırımları kaldırmasını öngörüyordu. Ancak bu anlaşma, 2018 yılında ABD’nin anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesiyle büyük bir darbe aldı. O tarihten bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler giderek daha da kötüleşti.
Uzun bir süre boyunca, her iki taraf da birbirine karşı sert tutumlar sergilemişti. İran, nükleer programını sürdürürken; ABD, İran’a yönelik yaptırımlarını artırarak bu ülkeyi ekonomik açıdan zor durumda bırakmaya çalıştı. Ancak, son günlerde gelen haberler, iki ülkenin müzakerelere yeniden dönme isteğini ortaya koyuyor.
ABD ve İran’ın yeni müzakerelere başlamasının ardında birkaç önemli neden bulunuyor. Birincisi, hem ABD hem de İran, uluslararası kamuoyunun önünde daha güçlü bir konumda olmak için ekonomik ve diplomatik adımlar atma ihtiyacı hissediyorlar. Özellikle ekonomik krizle mücadele eden İran, Batı ile olan ilişkilerini düzeltmeyi hedefliyor. Bu durum, aynı zamanda bölgedeki istikrarı sağlamak adına da kritik bir adım olabilir.
Öte yandan, ABD de çeşitli jeopolitik nedenlerden dolayı İran ile uzlaşma arayışında. Özellikle Orta Doğu’da artan güvenlik sorunları ve yükselen enerji fiyatları, Washington’ı yeni bir yaklaşım geliştirmeye itiyor. Ayrıca, müzakerelerin olumlu bir sonuç vermesi halinde, Biden yönetiminin iç siyasi ortamda daha sağlam bir zemin elde edebilmesi mümkün.
Son olarak, uluslararası toplumun bu konuda daha aktif bir rol oynaması da müzakerelerin yeniden gündeme gelmesinde etkili olmuştur. Özellikle Avrupa ülkeleri, ABD ve İran’ın yeniden bir araya gelmesi için yoğun diplomasi yürütüyor. Bu bağlamda, önümüzdeki günlerde yapılacak olan uluslararası toplantılarda bu konunun daha fazla ön plana çıkması bekleniyor.
Özetle, ABD ve İran arasındaki yeni nükleer müzakerelerin başlaması, yalnızca iki ülke için değil, tüm dünya için önemli sonuçlar doğurabilir. Tüm bu gelişmeler, uluslararası ilişkilerdeki dinamiklerin ne denli değişken olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Gelecek günlerde bu müzakerelerin nasıl bir yol alacağını görmek, hem bölgesel hem de küresel anlamda oldukça kritik bir gelişme olacaktır.