İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, seçim dönemiyle ilgili olan bilirkişi davası, siyasetin seyrini etkileyecek önemli bir noktaya taşındı. İmamoğlu ve ekibi, duruşmanın gerçekleşeceği günde mahkemeye katılmayacaklarını duyurdu. Bu karar, hem siyasi hem de hukuki arenada geniş bir yankı uyandırırken, İmamoğlu'nun takipçileri ve destekçileri arasında tartışmalara yol açtı. İmamoğlu, 2023 yılında yapılan yerel seçimlerin atmosferi içinde yaşanan hukuksal sorunlarla baş etmeye çalışırken, bu dava ile ilgili olarak duruşmaya katılmama kararının arka planındaki sebepler merak konusu oldu.
İmamoğlu’nun bilirkişi davası, 2021 yılına kadar uzanan bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ardından ortaya çıkan hukuki soruşturmalar ile başlamıştı. Seçim sonrası yapılan itirazlar ve seçim sonuçlarının geçersiz sayılma girişimleri, İmamoğlu'nu sık sık mahkeme koridorlarında buldu. Bu durum, İmamoğlu’nun siyaset kariyerinin yanı sıra Türkiye’nin demokrasi geçmişi açısından da oldukça tartışmalı bir süreç haline geldi.
İmamoğlu, bu dava sürecinde sık sık ‘seçimlerin kazanılması değil, adaletin tecelli etmesi gerektiğini’ vurguladı. Ancak davanın seyrine ilişkin gelişmeler, destekçileri kadar karşıtlarına da malzeme oldu. Olası bir ceza durumu ve mahkeme kararları, siyasi hayatını nasıl etkiler soruları ise zaman zaman gündemi meşgul etti. İmamoğlu'nun duruşmaya katılmamayı tercih etmesi, bu noktada çeşitli spekülasyonları beraberinde getirdi.
Ekrem İmamoğlu ve avukatları, duruşmaya katılmama kararının sebepleri üzerinde dururken, bunun siyasi ve hukuki boyutlarını da göz önünde bulundurmak önem taşıyor. İmamoğlu, duruşmaların genellikle siyasi bir şova dönüştüğünü ve adaletin sağlıklı bir şekilde işlemediğini düşündüğünü belirtmiş olabilir. Bu durum, onun duruşmaya katılmama kararında önemli bir etken sayılabilir.
Ayrıca, mahkeme sürecinin ilerlemesi sırasında medyanın aşırı ilgisi ve yargılamanın siyasi bir komploya dönüşeceği endişesi, İmamoğlu’nu bu kararı almaya yönlendirmiş olabilir. Dava sürecinin adil bir şekilde ilerlemeyeceğine dair duyduğu kaygılar, İmamoğlu ve ekibi için öncelikli bir unsur haline geldi. Bu noktada, duruşmaya katılmama kararı, hem kendisi hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin imajı açısından da dikkat çekici bir hamle olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’nin siyasi atmosferinde, kişisel özgürlükler ile hukukun üstünlüğü arasındaki dengenin ne kadar hassas olduğu tüm gelişmelerle bir kez daha gün yüzüne çıkarken, İmamoğlu’nun duruşmaya katılmama kararı, bu dengenin nasıl sarsıldığını gözler önüne seriyor. Bu durum, İmamoğlu’na yönelik toplamda artan baskı ve tehditleri de gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi davasındaki duruşmaya katılmama kararı, tek başına bir yargılamadan öte, Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve insan hakları mücadelesinin de bir yansıması olarak algılanıyor. İmamoğlu’nun bu eylemi, destekçileri tarafından bir cesaret örneği olarak değerlendirilirken, karşıtları tarafından ise zayıflık olarak nitelendiriliyor. Gelecek duruşmalar ve gelişmeler, hem İmamoğlu’nun geleceği hem de Türkiye’nin siyasi iklimi açısından oldukça kritik önemde.